d
Follow us
  >  Yetki Sözleşmesi   >  Yetki Sözleşmesi

Yetki Sözleşmesi

I.         GİRİŞ

Okuyacağınız blog yazısı, medeni usul hukukunda yetki sözleşmesi hakkında bilgi vermek amacıyla hazırlanmıştır. Bu kapsamda öncelikle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”, “6100 Sayılı Kanun”) uyarınca yetki sözleşmesinin geçerlilik şartları üzerinde durulacak ardından 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (“HUMK”, “1086 Sayılı Kanun”) uygulandığı dönemde geçerli olarak kurulan yetki sözleşmesinin HMK’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte akıbetinin ne olacağı açıklanacaktır.

II.      HUKUKİ DEĞERLENDİRMELER

A.       6100 Sayılı Kanuna Göre Yetki Sözleşmesi

1.        Genel Olarak

Yetki sözleşmesi ile taraflar belirli somut bir uyuşmazlık hakkında yetkili olmayan bir mahkemeyi yetkili kılabilirler[1]. Milletlerarası özel hukuk mevzuatı da şartları oluştuğunda yine bu şekilde yabancı ülke mahkemelerinin de yetkili kılınabilmesine izin vermektedir.

Yetki sözleşmesi HMK’nın 17. maddesinde tanımlanmıştır. İşbu maddeye göre, “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.”  Usul hukukuna ilişkin bir sözleşme olan yetki sözleşmesi taraflarca ayrı bir sözleşme ile yapılabileceği gibi ilgili sözleşmede yetki şartı olarak belirtilerek de yapılabilir [2].


HMK’nın 18. Maddesinde ise yetki sözleşmesinin geçerlilik şartları düzenlenmiştir. İşbu maddenin birinci fıkrasına göre, “Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konular ile kesin yetki hâllerinde, yetki sözleşmesi yapılamaz.” İkinci fıkrasına göre ise, “Yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı olarak yapılması, uyuşmazlığın kaynaklandığı hukuki ilişkinin belirli veya belirlenebilir olması ve yetkili kılınan mahkeme veya mahkemelerin gösterilmesi şarttır.”

HMK m.17 ve m.18 hükümleri dikkate alındığında yetki sözleşmesinin geçerlilik şartlarını şu şekilde tespit etmek mümkün olacaktır [3]:

ü  Yalnızca tacirler veya kamu tüzel kişileri yetki sözleşmesi yapabilirler.

ü  Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konularda ve kesin yetki hallerinde yetki sözleşmesi yapılamaz.

ü  Uyuşmazlığın belirli veya belirlenebilir olması gereklidir.

ü  Mahkemenin veya mahkemelerin belirlenebilir olması gerekir.

ü  Yetki sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması gerekir.


2.        Şartları

a.      Sözleşmenin Tarafları Tacir Veya Kamu Tüzel Kişisi Olmalıdır.

Kanun koyucu HMK’ da sadece tacir veya kamu tüzel kişilerinin yetki sözleşmesi yapabileceğini belirtmiştir. Böyle bir düzenlemenin amacı banka, tüketici ve kira hukuku gibi taraflar arasındaki ekonomik güç dengesindeki farklılıkların açık bir şekilde ortaya çıktığı ilişkilerde güçlü olan tarafın diğer taraf ile aralarında uyuşmazlık olduğunda kendi yerleşim yeri veya şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesini yetkili kılınmasını engellemektir [4].

Ne var ki günümüzde bu şart, özellikle kredi sözleşmelerinde sözleşmeden doğan borcun ifa yerini bankanın merkez adresinin bulunduğu yer olarak belirleme suretiyle aşılmaya çalışılmaktadır. Nitekim Yargıtay da “Dava, alacak istemine ilişkindir. Davacının iş bu davasına dayanak yaptığı Finansal Kiralama sözleşmesinde iş bu sözleşmeden doğan her türlü uyuşmazlıkta yetkili mahkemenin İstanbul Merkez Mahkemeleri olduğu ve sözleşmeden doğan borç ve taahhütlerin ifa yerinin münhasıran İstanbul olduğu belirtilmiştir. Davalının sözleşmedeki imzasına herhangi bir itirazı da yoktur. HMK.nın 17. maddesi uyarınca yetki sözleşmesinin tacir olmayan davalı için geçerliliği yok ise de, sözleşme ile belirlenen ifa yeri davalıyı bağlayacaktır. HMK.nın 10. maddesi uyarınca sözleşmeden doğan davalar sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir. Bu durumda davanın açıldığı İstanbul Mahkemeleri sözleşmenin ifa yeri mahkemesi olduğundan davalının mahkemenin yetkisine yönelik itirazının reddi ile işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile davanın yetkisizlik nedeniyle reddinde isabet görülmemiştir. [5] şeklindeki kararında yetki sözleşmesinin tacir olmayan taraf için geçerli olmadığını ancak sözleşme ile belirlenen ifa yerinin her iki taraf için de bağlayıcı olduğuna hükmetmiştir.

b.      Uyuşmazlık Konusu Hakkında Kesin Yetkili Mahkeme Bulunmamalıdır.

Kanun koyucu, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konularda ve kesin yetki hallerinde yetki sözleşmesi yapılamayacağını HMK m.18’ de açıkça düzenlemiştir. HMK’da kesin yetkinin öngörüldüğü düzenlemeler şu şekildedir [6]:

ü  “Taşınmazın Aynından Doğan Davalarda Yetki” başlıklı HMK m.12’ye göre, “Taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. İrtifak haklarına ilişkin davalar, üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır. (3) Bu davalar, birden fazla taşınmaza ilişkinse, taşınmazlardan birinin bulunduğu yerde, diğerleri hakkında da açılabilir.” İşbu madde sadece taşınmazın aynından doğan davalar hakkında düzenleme getirdiği için taşınmaz üzerindeki şahsi davalara ilişkin davalar kesin yetki kapsamında değildir ve bunun sonucu olarak taraflar diğer şartlara uygun olarak yetki sözleşmesi yapabilirler [7].

ü   “Şubeler ve Tüzel Kişilerle İlgili Davalarda Yetki” başlıklı HMK m.14/2’ ye göre, “Özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için, ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.”

ü  “Mirasta Doğan Davalarda Yetki” başlıklı HMK m.11/1’e göre, aşağıdaki davalarda, ölen kimsenin son yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkilidir:

Terekenin paylaşılmasına, yapılan paylaşma sözleşmesinin geçersizliğine, ölüme bağlı tasarrufların iptali ve tenkisine, miras sebebiyle istihkaka ilişkin davalar ile mirasçılar arasında terekenin yönetiminden kaynaklanan davalar. Terekenin kesin paylaşımına kadar mirasçılara karşı açılacak tüm davalar.

ü  “Sigorta Sözleşmelerinden Doğan Davalarda Yetki” başlıklı HMK m.15/2’ ye göre, “Can sigortalarında, sigorta ettirenin, sigortalının veya lehtarın leh veya aleyhine açılacak davalarda onların yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkilidir.”

Kesin yetki halleri HMK’da düzenlenenler ile sınırlı değildir, bazı maddi hukuk kurallarında da kesin yetkinin düzenlenmesi mümkündür. Bu hallerde de başka bir yerde dava açılamayacağı gibi kesin yetkiyi bertaraf eden yetki sözleşmeleri de geçersizlik yaptırımına tabi olacaktır.

Yargıtay, “Mahkemece, taraflar arasında akdedilen 1.1.2012 tarihli sözleşmenin 4.2 maddesinde sözleşmeden dolayı ihtilaf çıkması halinde Ankara mahkemeleri ve İcra dairelerinin yetkili olduğu, bu yetki kuralının aksinin kararlaştırılmadığı gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 6100 sayılı HMK'nun 17. maddesindeki yetki kuralı kesin yetki olmayıp münhasır yetki niteliğindedir. Kesin yetki halleri aynı Kanun'un 11/1, 12/1. 14/2 ve 15/2 maddelerinde açıkça düzenlenmiştir. Kanun'da açıkça “kesin” yetkiden söz edilmeyen hükümlerdeki yetki kurallarının kesin yetki olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu itibarla, yerel mahkemenin bu ilkelere uygun düşmeyen gerekçesinde isabet görülmemiştir. Bu durumda mahkemece HMK' nun 17. maddesindeki yetki kuralının re'sen incelenemeyeceği gözetilmeden yazılı şekilde karar tesisi doğru değildir .” [8] şeklindeki kararında kesin yetki hallerinin kanunkoyucu tarafından düzenlendiğini, tarafların yetki sözleşmesiyle ile kesin yetkili bir mahkeme düzenleyemeyeceğini, münhasırlık halinin sadece mahkemenin yetkisine ilişkin olduğunu ve taraflar arasındaki yetki sözleşmesinin yetki itirazı olamadan hâkim tarafından re’ sen dikkate alınmayacağını belirtmiştir.

c.       Yetkili Kılınan Mahkeme ile Uyuşmazlık Belirli Veya Belirlenebilir Olmalıdır.

Kanunkoyucu, HMK m.18/2’de yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için uyuşmazlığın kaynaklandığı hukukî ilişkinin belirli veya belirlenebilir olması gerektiğini belirtmiştir. Görüldüğü gibi, Kanun mutlaka yetki sözleşmesinin belirli bir hukukî uyuşmazlığa ya da belirli bir hukuki ilişkiye dair yapılmasını aramaktadır. Bu sebeple, yetki sözleşmesiyle yetkilendirilmiş mahkemenin hangi uyuşmazlığa ilişkin yetkilendirildiğinin yetki kaydında veya ayrıca yetki sözleşmesinde gösterilmesi gerekir[9]. Diğer yandan yetki sözleşmesinde belirli olması kaydıyla bir veya birden fazla mahkemenin yetkili kılınması mümkündür[10]. Bu sebeple tarafların dilediği mahkemede dava açmasını veya Türkiye’nin herhangi bir yerinde dava açabileceklerini öngören yetki anlaşmaları geçersizdir.

Yargıtay, “ 6100 sayılı HMK'nın 17. maddesinde tacirler ve kamu tüzel kişilerinin aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşme ile yetkili kılabilecekleri, taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça davanın sadece sözleşme ile belirlenen bu mahkemelerde görülebileceği şeklinde düzenleme yapılmıştır. Yetki sözleşmesi de ancak kesin yetki bulunmayan hallerde ve tarafların tacir veya kamu tüzel kişisi olmaları halinde geçerli olarak yapılabilir.”[11] şeklindeki kararında yetki sözleşmesine konu uyuşmazlığın taraflar arasında doğmuş veya doğabilecek olması şartını aramış ve taraflarca yetkili kılınan mahkemenin aksi kararlaştırılmadıkça münhasır yetkili olması gerektiğini düzenlemiştir.

 

d.      Yetki Sözleşmesi Yazılı Olmalıdır.

Kanunkoyucu, HMK m.18’ de yetki sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması gerektiğini düzenlemiştir. Yazılılık şekli burada geçerlilik şartı olup [12], yetkiye ilişkin hükmün ayrıca kararlaştırılabileceği gibi sözleşmede yer verilmesi de mümkündür [13].

 

Yazılı şekil şartının istisnası davalı tarafından yetki itirazında bulunulmadığı takdirde karşımıza çıkar. Nitekim kesin yetki olmayan hallerde dava gerçekte yetkisiz bir mahkemede açılmış olsa dahi karşı taraf bunu ilk itiraz olarak ileri sürmediği takdirde hâkimin de re’sen gözetme yükümlülüğü bulunmadığından yetkisiz mahkeme yetkili mahkeme haline gelecek [14], adeta zımni bir yetki sözleşmesi akdedilmiş olacaktır.

B.       6100 Sayılı Kanun Yürürlüğe Girmeden Önce Yapılan Yetki Sözleşmelerinin Geçerliliği

1.      1086 Sayılı Kanuna Göre Yetki Sözleşmesi

HUMK m.22’ye göre Mahkemenin salahiyeti intizamı amme esasına binaen tayin edilmemiş olan hallerde iki taraf bir veya mütaaddit muayyen hususa mütaallik ihtilaflarının salahiyettar olmıyan mahal mahkemesinde görülmesini tahriren mukavele edebilirler. Bu halde işbu mahal mahkemesi o davaya bakmaktan imtina edemez.” İşbu maddeye göre taraflar kamu düzenine ilişkin olmadığı hallerde gerçekte yetkili olmayan bir mahkemeyi yetki sözleşmesi ile yetkili hale getirebileceklerdir. Ancak, yetki sözleşmesinin varlığı kanun gereği yetkili olan genel veya özel mahkemelerin yetkisine de halel getirmeyecektir.

2.    1086 Sayılı Kanun Zamanında Yapılan Yetki Sözleşmesinin 6100 Sayılı Kanun Döneminde Geçerliliği

Yukarıda görüldüğü üzere HMK yürürlüğe girmeden önce yetki sözleşmesinin taraflarının tacir veya kamu tüzel kişisi olması şartı aranmamıştır. Bu da beraberinde doğal olarak HMK yürürlüğe girmeden önce tacir olmayan kişiler arasında ya da tacir olmayan kişi ile tacir arasındaki yetki sözleşmesinin HMK döneminde geçerli olup olmayacağı tartışmasını getirmiştir[15].

Pekcanıtez/Atalay/ Özekes’e göre tacir olmayan bir kişi ile 01.10.2011 tarihinden önce yapılmış ve geçerli olan bir yetki sözleşmesine dayanılarak, 01.10.2011 tarihinden sonra dava açılmak istenirse, bu yetki sözleşmesi tacir ya da tüzel kişiler arasında yapılmadığından geçersiz olacak ve herhangi bir kazanılmış haktan veya tamamlanmış işlemden bashedilemeyecektir [16].

Kuru/Arslan/Yılmaz’a göre ise HMK’nın “Zaman Bakımından Uygulanma” başlıklı 448. maddesi “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.” şeklinde düzenleme içermektedir.  Ancak, gerek kazanılmış hak, gerek kurulmaları ve geçerlilikleri bakımından maddi hukuk ilkelerine tabi olduklarından HMK’ nın yürürlüğe girmesinden önceki yetki sözleşmeleri de geçerli kabul edilmedilir [17]. Yargıtay da … Yanlar arasında düzenlenen 8.8.2009 tarihli sözleşmenin 10. maddesinde anlaşmazlık halinde Ankara mahkemeleri ve icra dairelerinin yetkili olduğu belirlenmiştir. Sözleşme 1086 Sayılı H.U.M.K.nın yürürlükte olduğu dönemde yapılmıştır. H.U.M.K.nın 9. maddesi uyarınca her dava kural olarak davalının ikametgahı mahkemesinde açılır. Sözleşmeden doğan davalar ayrıca sözleşmenin icra olunacağı (işin yapılacağı) yer mahkemesinde de açılabilir (H.U.M.K.madde 10). Taraflar arasında yetki sözleşmesi varsa o yer mahkemesi de yetkilidir (H.U.M.K.madde 22). Anılan bu yasal kural dikkate alındığında kamu düzeni gereği istisnalar hariç davacı tarafın bu yer mahkemelerinden birisinde davasını açmak konusunda seçimlik hakkı vardır. Dava konusu somut olayda aktin ifa yeri Antalya ili Kemer ilçesi dâhilinde olup Kemer Asliye Hukuk Mahkemesi davaya bakmaya yetkilidir. Kemer Asliye Hukuk Mahkemesi'nin yetkisini engelleyen herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Sözleşmenin imzalandığı tarih itibariyle, 6100 Sayılı H.M.K. yürürlüğe girmediğinden, sözleşmede kararlaştırılan yer mahkemesinin kesin yetkili olduğunun kabulü mümkün değildir. Böyle bir kabul, sözleşmenin imzalandığı tarihte değişik yer mahkemesinde dava açma imkanı bulunan, tarafların seçimlik haklarını ortadan kaldıracaktır ve hak kaybına yol açacaktır. Bu bakımdan, sözleşmeyle kararlaştırılan kesin yetkinin 6100 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1.10.2011 tarihinden sonra imzalanan yetki sözleşmelerinde tatbiki uygun olacaktır. Aksinin kabulü yanların sözleşmeyle kazandıkları ve o tarih itibariyle yasayla yetkili kılınan mahkemelerde dava açma imkanını ortadan kaldıracağından eşitlik ilkesine aykırı olacaktır. Eski kanun zamanında yapılan yetki sözleşmelerinin, eski yasaya göre geçerli iseler bugün dahi geçerliliklerini muhafaza ettikleri kabul edilmelidir. Çünkü usul sözleşmelerinin kurulmaları ve geçerlilikleri bakımından maddi hukuk hükümlerine tabi oldukları genel kabul gören bir ilkedir. Buna göre maddi hukuk alanında yapılan yeni yasalar eski yasaya göre geçerli olarak yapılmış olan sözleşmeleri hükümsüz hale getirmedikleri gibi usul sözleşmelerine dair yeni yasa hükümlerinin dahi eski yasa zamanında yapılmış usul sözleşmelerinin geçerliliğini etkilemeyeceğini kabul etmek gerekir. Açıklanan olgular gözetilerek, yetki itirazının reddedilip işin esasının incelenip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle yetkisizlik kararı verilmesi doğru olmamış kararın bozulması gerekmiştir…” kararında bu görüşü benimsemiştir[18].


Tüm bu açıklamalar doğrultusunda, yetki sözleşmesinin ancak tacir veya kamu tüzel kişileri arasında yapılabileceği, yetki sözleşmesiyle tarafların tasarrufta bulunamayacakları işler ve kesin yetki halleriyle ilgili düzenlemeye yapamayacağı, yetki sözleşmesinde belirlenen yetkili mahkemenin açıkça belirtilmesi halinde birden fazla olabileceği, aksi belirtilmedikçe yetki sözleşmesinde yetkili kılınan mahkemenin münhasır yetkili olacağı, yetki sözleşmesinde yetkili mahkemenin tayininde esas alınan hukuk ilişkinin belli veya belirlenebilir olması gerektiği, yetki kaydının yazılı olmak şartıyla asıl sözleşmenin içinde veya ayrıca yetki sözleşmesi içinde kararlaştırılabileceği, HUMK döneminde HMK’daki gibi kişi yönünden sınırlama getirilmediği, HUMK döneminde geçerli olarak kurulan yetki sözleşmelerin Yargıtay ve Kuru/Arslan/Yılmaz’ a göre HMK döneminde açılacak davalarda da geçerli olacağı, Pekcanıtez/Atalay/Özekes’ e göre bunların aksine geçersiz olacağı, sonucuna ulaşılmıştır.

 

KAYNAKÇA

[1] Hakan Pekcanıtez/Oğuz Atalay/Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, 2.Bası,s.112.

[2] Baki Kuru/Ramazan Arslan/Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, 24. Baskı, s.152                                                     

[3] Kuru/Arslan/Yılmaz, a.g.e., s.155.

[4] Pekcanıtez/Atalay/Özekes, a.g.e., s.113

[5] Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 08.05.2013 tarihli ve 2013/5310 E. 2013/8403 K. sayılı kararı için bkz. www.kazanci.com

[6] Pekcanıtez/Atalay/Özekes, a.g.e., s.111.

[7] Pekcanıtez/Atalay/Özekes, a.g.e., s.111.

[8] Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 07.10.2015 tarihli ve 2015/809 E. 2015/12237 K. sayılı kararı için bkz. www.kazanci.com

[9] Nur Bolayır, Hukuk Muhakemeleri Kanununa Göre Yetki Sözleşmeleri, İstanbul Barosu Dergisi, 2011, Cilt 85, Sayı 5, s.140.

[10] Kuru/Arslan/Yılmaz, a.g.e., s.155.

[11] Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 16.04.2013 tarihli ve 2013/1552 E. 2013/2639 K. sayılı kararı için bkz. www.kazanci.com

[12] Kuru/Arslan/Yılmaz, a.g.e., s.154.

[13] Süha Tanrıver,  Hukuk Muhakemeleri Kanunu Bağlamında Akdedilen Yetki Sözleşmesi Üzerine Bazı Düşünceler, Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi Dergisi Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez’e Armağan, 2014, C.16, s.459-468, Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez’e Armağan.

[14]Kuru/Arslan/Yılmaz, a.g.e., s.157

[15] Pekcanıtez/Atalay/Özekes, a.g.e., s.114

[16] Pekcanıtez/Atalay/Özekes, a.g.e. ,s.114

[17] Kuru/Arslan/Yılmaz, a.g.e., s.159

[18] Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 20.06.2013 tarihli ve 2013/2824 E. 2013/4021 K. sayılı kararı için bkz. www.sinerjimevzuat.com.tr